إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ |
ARAPÇA LATİN |
İzhum aleyhâ kuûd(kuûdun). |
|
DİYANET İŞLERİ |
(6-7) O vakit, ateşin etrafında oturmuş, mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. |
|
DİYANET VAKFI |
(1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı. |
|
ELMALILI SADE |
O zaman ki, çevresinde oturmuşlardı. |
|
ÖMER NASUHI BİLMEN |
(5-6) Şiddetli tutuşturulmuş ateş (sahipleri). O vakit ki, onlar onun üzerine oturucu idiler. |
|
FİZİLALİL KURAN |
Hani onlar hendeklerin başında oturuyorlardı. |
|
ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI |
O sırada kendileri de kıyısında oturmuşlar. |
|
İBN-İ KESİR |
Hani onlar, onun çevresinde oturmuşlardı. |
|
TEFHİMÜL KURAN |
Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı. |
|
BEKİR SADAK |
(4-7) Hazirladiklari hendekleri, tutusturulmus atesle doldurarak onun cevresinde oturup, inanmis kimselere dinlerinden donmeleri icin yaptiklari iskenceleri seyredenlerin cani ciksin! |
|
CELAL YILDIRIM |
Hani ya onlar ateşin çevresinde oturmuşlardı. . |
|
HASAN BASRİ ÇANTAY |
O zaman onlar (o ateşin) etrafında oturucu idiler. |
|
ALİ FİKRİ YAVUZ |
O vakit, (o zalim kâfirler) ateşin etrafında oturmuştular; |
|
ALİ BULAÇ |
Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı. |
|