وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ |
ARAPÇA LATİN |
Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn(râûne). |
|
DİYANET İŞLERİ |
Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir. |
|
DİYANET VAKFI |
Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler; |
|
ELMALILI SADE |
Ve onlar ki, kendilerine emanet edileni korur, verdikleri sözü yerine getirirler. |
|
ÖMER NASUHI BİLMEN |
(32-33) Ve onlar ki emanetlerine ve ahdlerine riâyet ederler. Ve onlar ki, şehâdetlerini doğruca ikame ederler. |
|
FİZİLALİL KURAN |
Emanetlerini ve ahidlerini gözetirler. |
|
ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI |
Ve öyle kişilerdir onlar ki emânetlerine ve ahitlerine riâyet ederler. |
|
İBN-İ KESİR |
Ve onlar ki; emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler. |
|
TEFHİMÜL KURAN |
(Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir. |
|
BEKİR SADAK |
Emanetlerini ve sozlerini yerine getirenler, |
|
CELAL YILDIRIM |
Emanetlerini ve verdikleri sözü yerine getirirler. |
|
HASAN BASRİ ÇANTAY |
(Şunlar da müstesna:) Emânetlerine ve ahidlerine riaayet edenler. |
|
ALİ FİKRİ YAVUZ |
Onlar ki, emanetlerine ve verdikleri söze riayet edenler, |
|
ALİ BULAÇ |
(Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir. |
|