|
Saffat Suresi
|
AYET NO |
MEAL |
1 |
(1-2-3) Saflar bağlayıb duranlara, sevk (-u idare) ve (men´-u) zecredenlere, zikir okuyanlara yemîn ederim ki, |
|
2 |
(1-2-3) Saflar bağlayıb duranlara, sevk (-u idare) ve (men´-u) zecredenlere, zikir okuyanlara yemîn ederim ki, |
|
3 |
(1-2-3) Saflar bağlayıb duranlara, sevk (-u idare) ve (men´-u) zecredenlere, zikir okuyanlara yemîn ederim ki, |
|
4 |
Gerçek, sizin Tanrınız hakîkaten birdir. |
|
5 |
(O), göklerin ve yerin ve bunlar arasında ne varsa hepsinin Rabbidir. Doğuların da Rabbidir O. |
|
6 |
Hakîkat biz (size) en yakın göğü bir zînetle, yıldızlarla (donatıp) süsledik. |
|
7 |
(Onu itaatden çıkan) her mütemerrid şeytandan koruduk. |
|
8 |
(8-9) Ki onlar «Mele´-i a´lâ» ya kulak verib dinleyemezler, her yandan koğularak atılırlar. Onlar için (âhiretde de) ardı arası kesilmez bir azâb vardır. |
|
9 |
(8-9) Ki onlar «Mele´-i a´lâ» ya kulak verib dinleyemezler, her yandan koğularak atılırlar. Onlar için (âhiretde de) ardı arası kesilmez bir azâb vardır. |
|
10 |
Meğer ki (içlerinden) bir çalıb çarpan (ı) olsun. Fakat onu da delib geçen bir alev ta´kıyb etmişdir. |
|
11 |
Şimdi onlardan haber iste: Yaratılışda kendileri mi daha kuvvetli, yoksa bizim yaratdıklarımız mı? Hakıykat biz onları bir cıvık çamurdan yaratdık. |
|
12 |
Belki sen (Habîbim) teaccüb etdin. Onlar da (bu teaccübünden dolayı) eğlenirler, |
|
13 |
Kendilerine (Kur´an ile) va´z edilince düşünüb de öğüt kabul etmezler, |
|
14 |
Bir mu´cize gördükleri vakit (onu) eğlenceye tutarlar. |
|
15 |
(Nitekim) «Bu, dediler, apaçık bir sihirden başkası değildir». |
|
16 |
«Biz olub de bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mı, saahiden biz mi mutlakaa diriltilmiş olacağız»?. |
|
17 |
«Evvelki atalarımız da mı?» |
|
18 |
Sen de ki: «Evet (diriltileceksiniz). Hem siz (hepiniz) hor ve hakıyr olarak». |
|
19 |
İşte o, ancak birtek sayhadan ibâretdir ki onların birden bire gözleri açılıverecekdir. |
|
20 |
«Eyvah bize, derler, bu, ceza ve hesâb günüdür». |
|
21 |
(Evet), bu, sizin tekzib eder olduğunuz ayırdetme günüdür. |
|
22 |
(22-23) (Meleklere:) «O zulmedenleri, onlara eş olanları, Allâhı bırakıb tapmakda ısraar etdikleri şeyleri bir araya toplayın da cehennem yoluna götürün» (dediler). |
|
23 |
(22-23) (Meleklere:) «O zulmedenleri, onlara eş olanları, Allâhı bırakıb tapmakda ısraar etdikleri şeyleri bir araya toplayın da cehennem yoluna götürün» (dediler). |
|
24 |
«Onları habsedin. Çünkü onlar mes´uldürler». |
|
25 |
«Size ne oldu? Birbirinize yardım etmiyorsunuz ya»! |
|
26 |
Hayır, bugün onlar (zilletle) boyun eğmişlerdir. |
|
27 |
Onlardan kimi kimine yönelib birbirini mes´ûl tutmıya kalkışırlar. |
|
28 |
«Hakıykat siz, derler, biz sağdan (suret-i hakdan) gelirdiniz». |
|
29 |
(Metbu´ları da:) «Hayır, siz (esasen) îman ediciler değildiniz», derler, |
|
30 |
«Ve bizim size karşı bir haakimiyyetimiz de yokdu. Bil´akis siz (de bizim gibi) azgınlar güruhu idiniz». |
|
31 |
«Onun için Rabbimizin sözü (azâbı) üstümüze hak olmuşdur. Şübhesiz (azabımızı) tadıcılarız (tadacağız). |
|
32 |
«Çünkü biz de sizi (büsbütün) başdan çıkardık. Zîrâ biz de azgın kimselerdik». |
|
33 |
Artık şübhe yok ki bunlar o gün azâbda ortakdırlar. |
|
34 |
Biz (diğer) günahkârlara (da) muhakkak böyle yapacağız. |
|
35 |
Çünkü onlar «Allahdan başka hiçbir Tanrı yok» denildiği vakit büyüklük taslarlardı, |
|
36 |
«Biz mecnun bir şâir için ma´budlarımızdan vaz mı geçecekmişiz?» derler (di). |
|
37 |
Hayır, o, hak (ve hakıykat) ı getirmiş, bütün peygamberleri de tasdıyk etmişdir. |
|
38 |
Elbette siz o acıklı azâbı tadıcısınız. |
|
39 |
Yapmakda idiğiniz şeylerden başkasiyle de cezalandırılmayacaksınız. |
|
40 |
Allahın ihlâsa (ve samîmiyyete) erdirilmiş kulları müstesna. |
|
41 |
Onlar böyle. Onlar için (haassaları) ma´lûm bir rızık vardır. |
|
42 |
Türlü meyveler. Onlar (izzet ve) ikram edilmiş kimselerdir, |
|
43 |
Naıym cennetlerinde, |
|
44 |
Birbiriyle karşılıklı tahtlar üzerinde. |
|
45 |
Onların her biri (şerâb-ı) maıynden türlü kadehlerle tavaf (ve ziyaret edilir (ler). |
|
46 |
Bembeyaz. İçenlere bir lezzet. |
|
47 |
Orada bir humar (baş ağrısı) da yok, onların bundan bîhuş olacakları da yok. |
|
48 |
Yanlarında da nazarlarını yalınız zevclerine atfetmiş iri (şahin) gözlü kadınlar vardır, |
|
49 |
ki bunlar (kuş tüyleriyle) örtülüb saklanmış yumurtalar gibidir. |
|
50 |
(Ehl-i cennetden) kimi kimine dönüb sorarlar. |
|
51 |
İçlerinden bir sözcü der ki : «Hakıykat, benim (dünyâda) bir arkadaşım vardı. |
|
52 |
(Bana:) «Gerçek sen de (tekrar dirilmiye) kat´î inananlardan mısın?» derdi. |
|
53 |
«Biz öldüğümüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz zaman mı, hakîkaten biz mi cezalanmış olacağız»? |
|
54 |
(O sözü söyleyen zât, ihvanına) der ki: «Siz (onun iç yüzüne) vaakıf olucular mısınız?» |
|
55 |
Derken o (bizzat) bakıb bunu o çılgın ateşin ta ortasında gördü. |
|
56 |
(Ve ona) dedi ki: «Allaha yemîn ederim, sen az kaldı beni de muhakkak helak edecekdin». |
|
57 |
«Eğer Rabbimin ni´meti olmasaydı ben de (seninle beraber cehennemde) haazır bulundurulanlardan olacakdım». |
|
58 |
(58-59) «(Bak), biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek, biz azaba da uğratılmayacak değil miymişiz?» |
|
59 |
(58-59) «(Bak), biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek, biz azaba da uğratılmayacak değil miymişiz?» |
|
60 |
Muhakkak ki bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir. |
|
61 |
Artık çalışanlar da bunun gibi (bir murad için) çalışmalıdır. |
|
62 |
Böyle (bir ni´mete) konmak mı hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? |
|
63 |
Hakıykat, biz onu zaalimler (kâfirler) için bir fitne (imtihan) yapdık. |
|
64 |
Şübhesiz ki o, çılgın ateşin dibinde (bitib) çıkacakdır. |
|
65 |
Ki tomurcukları şeytanların başları gibidir. |
|
66 |
İşte hakıykat onlar bundan yiyecekler, bu suretle karınlarını bundan dolduracaklar. |
|
67 |
Sonra üzerine de onlar için çok sıcak bir su ile karışdırılmış (şarab) vardır. |
|
68 |
Sonra dönüb gidecekleri yer, şübhesiz yine cehennemdir. |
|
69 |
Çünkü onlar atalarını sapkın kimseler bulmuşlardı da, |
|
70 |
Kendileri de onların izleri üzerinde (birbirini itib) koşduruluyorlardı. |
|
71 |
Andolsun ki onlardan evvel geçenlerin çoğu da sapmışdı. |
|
72 |
Yemîn ederim ki biz içlerinde (kötü hareketlerinin encamından) korkutucu (peygamberler) de göndermişizdir. |
|
73 |
Bak, o korkutulanların akıbeti nice oldu! |
|
74 |
Allahın ihlâsa erdirilmiş (samirnî) kulları müstesna. |
|
75 |
Andolsun ki Nuuh bize niyaz etmişdi de ne güzel icabet (ve kabul) eylemişdik. |
|
76 |
Biz hem onu, hem ehlini o büyük sıkıntıdan kurtardık. |
|
77 |
Zürriyyetini (yer yüzünde) devamlı kalanların ta kendileri kıldık. |
|
78 |
Sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler arasında da ona (iyi bir nâm) bırakdık. |
|
79 |
(Bütün) âlemler içinde (bizden) Nuuha selâm. |
|
80 |
Şübhesiz biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız. |
|
81 |
Hakıykat o, bizim mü´min kullarımızdandı. |
|
82 |
Nihayet ötekilerini (suda) boğduk. |
|
83 |
Şübhesiz İbrâhîm de onun fırkasındandı. |
|
84 |
Çünkü o, Rabbine tertemiz bir kalb ile gelmişdi. |
|
85 |
O zaman babasına ve kavmine demişdi ki: «Siz nelere tapıyorsunuz»? |
|
86 |
«Yalancılık etmek için mi Allâhı bırakıb düzme Tanrılar diliyorsunuz»? |
|
87 |
«Âlemlerin Rabbine zannınız nedir (böyle)»? |
|
88 |
Derken yıldızlara bir nazar atfetdi de, |
|
89 |
«Ben hakıykat hastayım» dedi. |
|
90 |
O vakit ona arkalarını dönüb uzaklaşdılar. |
|
91 |
Bunun üzerine o da kurnazca onların düzme Tanrılarına varıb dedi ki: «Hani yemek yemiyorsunuz»?! |
|
92 |
«Ne oluyor size konuşmuyorsunuz»?! |
|
93 |
Nihayet gizlice onları sağ eliyle bir vur (ub kır) dı. |
|
94 |
Derken (kavmi) koşarak onun önüne çıkdı (lar). |
|
95 |
(İbrâhîm) dedi ki: «Kendi (elinizle) yontmakda olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz»? |
|
96 |
«Halbuki siz de, (elinizle) yapageldiğiniz şeyleri de Allah yaratmışdır». |
|
97 |
Dediler: «Onun için bir bina yapın da alevli ateşe atın onu». |
|
98 |
Bunun üzerine ona bir tuzak kurmak arzu etdiler. Biz ise (Bil´akis) kendilerini (zeliller ve) sefiller etdik. |
|
99 |
(İbrâhîm): «Ben, dedi, doğrusu Rabbime gidiciyim. O, bana yol gösterir». |
|
100 |
«Ey Rabbim, bana saalihlerden (bir oğul) ihsânet» (diye düâ etdi). |
|
101 |
Biz de ona çok uysal bir oğul müjdesini verdik. |
|
102 |
Artık o (oğul İbrâhîmin) yanında koşmak çağına erince (babası) «Oğulcağızım, dedi, ben seni rü´yamda boğazlıyorum görüyorum. Bak artık ne düşünürsün». (Oğlu) dedi: «Babacığım, sana edilen emir ne ise yap. İnşâallah beni sabredenlerden bulacaksın». |
|
103 |
Vaktâkî bu suretle ikisi de (Allahın emrine) râm oldular, (İbrâhîm) onu alnı üzere yıkdı. |
|
104 |
(104-105) Biz ona: «Yâ Ibrâhîm, rü´yâna sadâkat gösterdin. Şübhesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız» diye nida etdik. |
|
105 |
(104-105) Biz ona: «Yâ Ibrâhîm, rü´yâna sadâkat gösterdin. Şübhesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız» diye nida etdik. |
|
106 |
Hakıykat, bu, apaçık ve kat´î bir imtihandı. |
|
107 |
Ona büyük bir kurbanlık fidye verdik. |
|
108 |
Sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler arasında ona (iyi bir nam) bırakdık. |
|
109 |
(Bizden) selam İbrâhîme. |
|
110 |
Biz iyi hareket edenleri işte böyle mükâfatlandırırız. |
|
111 |
Hakıykat o, mü´min kullarımızdandı. |
|
112 |
Ona saalihlerden bir peygamber olmak üzere de İshakı müjdeledik. |
|
113 |
Hem ona, hem Ishaka (feyz-ü) bereketler verdik. Her ikisinin neslinden iyi hareket edeni de vardır, nefsine apaçık zulm edeni de. |
|
114 |
Andolsun biz Muusâya da, Hâruuna da nimetler verdik. |
|
115 |
Hem onlar, hem kavmlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık. |
|
116 |
Kendilerine yardım etdik de galebeyi kazananlar onlar oldular. |
|
117 |
Onlara (her hakıykatı) apaçık gösteren o kitabı verdik. |
|
118 |
Onlara doğru yolu gösterdik. |
|
119 |
Sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler arasında da onlara (iyi bir nâm) bırakdık. |
|
120 |
Musâya da, Hârûna da (bizden) selâm. |
|
121 |
Şübhesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız. |
|
122 |
Hakıykat onlar mü´min kullarımızdandı. |
|
123 |
İlyas da, şübhe yok ki, gönderilmiş peygamberlerdendi. |
|
124 |
O vakit kavmine (şöyle) demişdi: «Siz (Allahdan) korkmaz mısınız»? |
|
125 |
(125-126) «O en güzel Yaradanı, sizin de, evvelki atalarınızın da Rabbi olan Allâhı bırakıb da «Ba´l» e mi tapıyorsunuz»? |
|
126 |
(125-126) «O en güzel Yaradanı, sizin de, evvelki atalarınızın da Rabbi olan Allâhı bırakıb da «Ba´l» e mi tapıyorsunuz»? |
|
127 |
Fakat bunlar onu tekzîb etdiler. Şübhesiz bunlar da elbette (cehenneme) ihzaaren getirilenlerdir. |
|
128 |
Allahın ihlâsa erdirilmiş kulları (bunlardan) müstesna. |
|
129 |
Biz ona sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler içinde (iyi bir nâm) bırakdık. |
|
130 |
(Bizden) selâm İlyâsa. |
|
131 |
Şübhe yok ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız. |
|
132 |
Hakıykat o, mü´min kullarımdandı. |
|
133 |
Lût da gerçek ve şübhesiz gönderilmiş peygamberlerdendi. |
|
134 |
Hani biz hem onu, hem ehlini topdan kurtarmışdık. |
|
135 |
(Azâbda) kalanlar içinde bırakılan bir koca karı müstesna idi. |
|
136 |
Sonra biz diğerlerini kökünden helak etdik. |
|
137 |
(137-138) Elbet siz de sabah ve akşam onlar (ın yurdların) a uğruyorsunuz. Haalâ akıllanmayacak mısınız?. |
|
138 |
(137-138) Elbet siz de sabah ve akşam onlar (ın yurdların) a uğruyorsunuz. Haalâ akıllanmayacak mısınız?. |
|
139 |
Yunus da hiç şübhesiz gönderilen peygamberlerdendi. |
|
140 |
Hani o, dolu bir gemiye kaçmışdı. |
|
141 |
Derken kur´a çekmiş (ler) di de mağlûblardan olmuşdu. |
|
142 |
O, kınanmış bir halde iken kendisini hemen balık yutmuşdu. |
|
143 |
Eğer çok tesbîh edenlerden olmasaydı, |
|
144 |
Her halde (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnında kalıb gitmişdi. |
|
145 |
İşte biz onu, kendisi de hasta olarak, açık bir yere (çıkarıb) bırakdık. |
|
146 |
Üzerine sakı olmayan cinsden (gölgelik) bir nebat bitirdik. |
|
147 |
Onu yüz bine peygamber gönderdik. Hattâ artıyorlardı da. |
|
148 |
Nihayet ona îman etdiler de kendilerini bir zamana kadar geçindirdik. |
|
149 |
Şimdi sor (Habîbim) onlara: Her halde kızlar Rabbinin de, oğullar onların mı?! |
|
150 |
Yoksa biz melekleri dişi yaratdık da onlar (buna) şâhid midirler? |
|
151 |
(151-52) Haberin olsun ki onlar hakıykaten yalan söyleyerek, her halde, «Allah doğurdu» derler! Onlar elbette yalancıdırlar. |
|
152 |
(151-52) Haberin olsun ki onlar hakıykaten yalan söyleyerek, her halde, «Allah doğurdu» derler! Onlar elbette yalancıdırlar. |
|
153 |
Kızları oğullara tercih mi etmiş O?! |
|
154 |
Ne oluyor size? (Buna) nasıl hükmediyorsunuz? |
|
155 |
Hiç de mi düşünmezsiniz? |
|
156 |
Yoksa (elinizde) açık bir hüccetiniz mi var? |
|
157 |
Öyle ise, eğer (davanızda) doğru söyleyenlerseniz, getirin kitabınızı. |
|
158 |
Bir de Onunla cinler arasında bir hısımlık uydurdular. Andolsun ki bizzat cinler dahi onların behemehal (cehenneme) ihzaaren getirileceklerini (pek iyi) bilmiş (ler) dir. |
|
159 |
Allah, onların isnâd edegeldiklerinden yücedir, münezzehdir. |
|
160 |
Allahın ihlâsa erdirilmiş kulları bunlar gibi değil. |
|
161 |
Ne siz, ne de tapmakda olduklarınız, |
|
162 |
Siz Onun aleyhinde (hiçbir ferdi) fitneye (ve fesada) sürükleyecek (bir kudretde) değilsinizdir. |
|
163 |
Meğer ki kendisi cehenneme girecek kimse olsun. |
|
164 |
Bizden kimse müstesna olmamak üzere her biri için ma´lûm birer makam vardır. |
|
165 |
Biziz o saf saf dizilenler mutlak biz. |
|
166 |
Biziz o tesbîh edenler de mutlak biz. |
|
167 |
Hakıykat (müşrikler evvelce) şu kat´î sözü söylüyorlardı : |
|
168 |
«Eğer nezdimizde evvelki (ümmetlere inen) lerden bir kitab olsaydı», |
|
169 |
«Elbet biz de Allahın ihlâsa erdirilmiş kullarından olurduk». |
|
170 |
Şimdi ise ona (inanmayıb) kâfir oldular, ileride (küfürlerinin akıbetini) bileceklerdir ya. |
|
171 |
Andolsun ki (peygamber olarak) gönderilen kullarımız hakkında bizim geçmiş sözümüz (vardır): |
|
172 |
«Muhakkak onlar, behemehal onlar mansur (ve muzafferdirler. |
|
173 |
«Muhakkak bizim ordumuz, her halde onlar galebe edicidirler. |
|
174 |
Onun için (Habîbim) sen bir zamana kadar onlardan yüz çevir, |
|
175 |
Gözetle onları. Kendileri de (başlarına geleceği) yakında göreceklerdir. |
|
176 |
Şimdi onlar çarçabuk bizim azabımızı mı istiyorlar? |
|
177 |
Fakat bu, onların bölgesine çökünce (gelecek tehlikelerle öteden beri) korkutulan onların sabahı ne kötü (olacak) dır! |
|
178 |
Sen (Habîbim) bir zamana kadar onlardan yüz çevir. |
|
179 |
Gözetle (onları). Onlar da göreceklerdir. |
|
180 |
Galebe saahibi Rabbin onların isnâd etmekde oldukları vasıflardan yücedir, münezzehdir. |
|
181 |
Gönderilen (bütün) peygamberlere selâm, |
|
182 |
Ve âlemlerin Rabbi olan Allaha hamdolsun. |
|